The White House -Beyaz Saray

Mustafa Bilgili
3 min readNov 25, 2017

--

Washington’a gelmişken Başkan Trump ile bir hatıra fotoğrafı çektirmek istiyorum. Ne var bunda. Alt tarafı bir hatıra fotoğrafı yani. Türkiye’den gelmişim. Gelmeden önce kendisine mektup ve kitap göndermişim, Trump şapkası almışım. Her şey tamam. Sayın Başkan ile el sıkışan pozda bir hatıra fotoğraf çektirmek istiyorum.

Rahmetli Süleyman Demirel Başkan Johnson ile çektirdiği hatıra fotoğrafını aylarca cebinde taşımış, herkese göstermiş, başbakan olmuş. President Trump ile bir fotoğraf da benim şansımı açar belki.

Bu maksatla Beyaz Saray’a gittim. Maida olmaz dedi. Maida kapı görevlisi bir polis, güler yüzlü, sevimli sempatik, bir hanım. Maida Hanım diyorum beni Başkan danışmanlarından birine gönderin, derdimi onlara anlatayım. Maida olmaz diyor. Maida Brezilya asıllı imiş, genç güzel bir hanım sohbeti davet ediyor. Kadından ayrılamıyorum. Sohbet biraz daha uzayınca içerden başka bir polis geldi.

Bu gelen siyahi bir vatandaş. Siyahi polis kimliğimi istedi, gösterdim. Araban var mı dedi, yok dedim. Silahın var mı dedi, yok dedim. Yok dedim ama silah deyince duraksadım tabii, işin rengi değişti. Daha bişeyler soracaktı ki. Ben sordum. Adın ne dedim, Johnson dedi. Johnson dedim bende hiç terörist tipi var mı, silah milah soruyorsun. Kartımı verdim, Başkana yazdığım mektubu çıkardım. Bu mektubu başkan danışmanlarının biriyle konuşmak istiyorum dedim (mektubu yayınladım, aşağıda var).. Johnson mektubu dikkatlice okudu. Johnson’un kafasında sanki bi şey çakmış gibi oldu. Mektubu dörde katladı, pek çok cebi olan siyah renkli polis yeleğinin ön cebine koydu. Kartımı da kanguru kesesi gibi önde olan o cebe koydu. Ancak o da olmaz dedi. Ordan ayrıldım.

50–100 metre gittikten sonra geri döndüm. Johnson dedim o mektubun yanımda başka kopyası yok, mektuptan fotokopi yaptırayım, yarın sana kopyasını getireyim. Mektubu Johnson’dan geri aldım…

Devam edecek…

Ertesi gün tekrar gittim. Hem Johnson’a mektubun kopyasını veririm.

Başka bir polis karşıladı beni. Bu kapıdan iki şekilde girebilirsin dedi.

  1. Devlet Memuru isen girebilirsin.
  2. İçerde biri ile randevun (appointment) varsa girebilirsin.

Devlet Memuru olmadığımı nerden biliyorsun dedim. Değilsin işte dedi. Sonra bu mektupdaki adres yanlış dedi, Beyaz Saray’ın mektup adresi böyle değil. Bir postaneye git, mektubunu Beyaz Saray’ın posta adresine göder, randevu iste dedi. Harbi bi adamdı. “Değilsin işte” dedi. Kısa net bilgiler verdi. Ordan ayrıldım. Postaneye gidip mektubu postaladım.

Amerikan başkanı ile fotoğraf çektirmek kolay değildir tabii ama her şeyin bir istisnası da vardır. İstisnayı yakalayamadım.

Akşamları, Hostelde laf olsun diye “günün nasıl geçti”, “bugün neler yaptın” türünden konuşmalar olur. Valla bugün Beyaz Saray’a 50 m yaklaştım, polis molis toktu, Saray’ın demir parmaklıklarına kadar gittim resim çektim dedim. Koreli kahkahayı bastı. Ben bugün Saray’ın bahçesindydim dedi. girdim. Koreli kasıntı bi adam. Dün akşam gezeceği ülkeleri tek tek saymıştı. Güney Amerika ülkelerinin tamamı. Dört ay gezecekmiş. Sarayın bahçesine nasıl girildiğini, ne resimler çektiğini kasıla kasıla anlattı.

Hafta sonları Sarayın Bahçesi ziyaretçilere açıkmış. Ertesi gün gittim.

Parkın içinde portatif bir çadır var. Oradan bilet alınıyor. Bilet paralı değil. Her yarım saatte bir 50–100 kişilik guruplar halinde bahçeye müsaade ediliyor. Beyaz Saray bizim Ak Saray'ın yanında kulübe gibi kalır, ama şehir parkına bitişik güzel bir park içinde çok şık bir yapı.

--

--

Mustafa Bilgili

Ararat’ın İtibarı kitabının yazarı. Writer of the book Dignity of Ararat